21 Ekim 2013 Pazartesi

Hortus Botanik Bahçesi - Amsterdam


Hollanda deyince akla gelen ilk şeyler; kanallar, laleler, bisiklet gezintileri, müzeler, Van Gogh.... Ama bundan sonra aklınıza bir şey daha gelsin Hortus Botanicus! Bu seneki tatilimizde bir fırsat bulduk, oraları gezdik ve çok beğendik. Amsterdamdaki Hortus Botanicus dünyadaki en eski botanik parklardan bir tanesi. Küçük bir alanda binlerce çeşit bitki barındıran bir harikalar diyarı adeta. Plantage bölgesindeki yerine taşındığı yani kurulduğu diyebileceğimiz tarih 1682. Hesaplamaya üşenenler için söyleyeyim 331 sene önce. İlk kurulduğunda Hollanda’nın ünlü Formal Bahçelerindeki gibi dikdörtgen ya da dairesel şekillerde yapılmış çiçek tarhları ile düzenlense de 19. yüzyılda ağaç sayısı arttırılmış, ağaçların arasında dolaşan patikalar eklenmiş ve parka daha doğal bir atmosfer verilmiş. Açık havada parkında dört adet özel koleksiyon da bulunuyor; şifalı bitkiler, fuşyalar, etobur bitkiler ve bitkilerin genetik yakınlıklarına göre sınıflandırıldığı bir sistematik bahçe de var.


Bu koleksiyonların yanı sıra bahçede bir çok yüzyıllık ağaç bulunuyor. Girişte kocaman bir Turner meşesi var, gezdikçe muhteşem bir kızıl meşe, çok acayip bir mantar ağacı, 350 yıllık bir palmiye ve 200 yıllık bir Türk fındığı ile de karşılaştık. Parkta koruma altındaki türler de bulunuyor.


Çok gösterişsiz olduğu için hiç farkına varmadan yanından geçip gideceğimiz bir çamın demir kafes içinde olduğunu görünce meraklanıyor insan. İsmi Wollemi çamı, yaşayan bir fosil çünkü 1994’de Sidney’e 200 km mesafede bir doğal parkta bir park bekçisi tarafından keşfedilene kadar sadece fosillerden biliniyormuş. Tek doğal yaşam alanı Mavi Dağların arasındaki 2 dar vadi olan tarih öncesi devirden kalma bu endemik tür keşfedildiğinde sadece 60 erişkin bitki kalmış durumdaymış. Ekoloji konusunda hassas Avustralyalılar tabi ki hemen olaya el atmış, tohum, çelik her türlü yöntemle deli gibi ağaçları üretmeye başlamışlar. Bizim başımıza bir şey gelir, bu en nihayetinde dünya mirası diye düşünüp ürettiklerini dünyanın dört bir tarafına da göndermişler. Peheeeyyy! Avustralyalı deyip geçmeyin işte bir kıytırık çamın peşinde adamlar helak oluyor.


 Dışarıdaki bahçeyi dinlene dinlene gezmek gerek çünkü parkta ayrıca inanılmaz seralar da var. Bir palmiye serası var ki içinde hayatımızda gördüğümüz en yaşlı şeyleri gördük; 350 yaşında bir sago palmiyesi vardı. Klasik tarzda çok güzel bir kış bahçesi, kışın dışarıdaki bazı bitkiler de buraya konuyormuş içerisi epeyce kalabalıklaşıyormuş.


Palmiye serasını geçince yanyana çok daha modern görünümlü 3 iklim serası var; subtropik, çöl ve tropik iklimler için farklı sıcaklık, nem ve havalandırma ayarları yapılmış dev cam seralar. Astropikal serasının en keyifli yönlerinden biri aşağıdaki patikaların dışında bir de yüksek gezinti platformu olması. Yukarıda ağaçların dalları arasında çok farklı bir bakış açısıyla gezebiliyorsunuz. Önce subtropik iklimde rahattık, keyifli keyifli gezdik, fotoğraflara poz verdik ama çöl serasına geçince birden afakanlar bastı.


Okluk ağaçlarına bayıldık. Aslında bir sarısabır (aloe) türü ama bildiğimiz ağaç gibiler. Her kafamızı çevirdiğimiz yönde bir sürprizle karşılaştık. Yer gök kaktüs ve sukulent olduğu için de uzun süre oyalandık. Sonunda ay o ne kadar şahane, ay bu ne kadar ilginç, şuna bak ne harika derken resmen beynimiz pişti. Ben artık fenalaşıyorum sanki derken kendimizi bir gayret yan seraya attık ama yağmurdan kaçarken doluya tutulduk orası da tropikal iklim serasıymış, o sıcağın üzerine bir de nem eklendi terden sırılsıklam olduk. Bu üçüncü serayı tam hatırlayamıyorum çünkü tüm konsantrasyonumu nefes alıp verebilmeye ayırmak zorunda kaldım. Bir tek benden büyük yaprakları olan ağaçlar vardı onlar kalmış aklımda.


Parktaki 3 büyük iklim serasının dışında bahçede bir de küçük seralar var. Bir tanesi yine için kaktüs ve sukulent dolu olan Meksika Serası. Bu serada bulunan en ilginç bitki ölmeyen “Welwitschia Mirabilis”. Güney Afrika ismi olan “tweeblaarkanniedood” isminin anlamı bir nevi "ölmez iki yaprak". Bitkinin yuvarlak kısa gövdesinden çıkan iki yaprak sürekli uzuyor; uzuyor uzuyor uçlardan kuruyor, uzuyor uzuyor uçlardan kuruyor... Ölmeyen denmesinin sebebi 2000 yaşına ulaşan bitkiler olması. Pek tabi ki bu da endemik bir tür, sadece Güney Angola ve Nambia’daki Namib Çölü’nde bulunuyor. Çok şükür ki oralara gitmek zorunda kalmadan görmüş olduk. İhtiyacı olan suyu yaprakları vasıtasıyla sabah sisinden yakalıyor. Bana lazım değil sudur, besindir, bir sis vursun sabah yeter diyebilecek kadar kanaatkar olunca 2000 yıl yaşamak mümkün olabiliyor demek ki...


Meksika serasının hemen yanındaki serayı ise kısaca harikalar diyarı olarak adlandırabiliriz. Çünkü çarkıfelek çiçeklerinin arasında süzülen kelebekler o kadar güzel, o kadar narin ki insan kendini masal alemine girmiş gibi hissediyor. Herhangi bir uyarı levhası olmamasına rağmen herkesin o büyülü atmosferi bozmamak için söz birliği etmişcesine fısıltı ile konuşması çok hoştu, belli ki içerideki herkesin bizimle aynı şeyleri hissediyordu. Bir yerde bir kelebek evi tabelası görürseniz asla fırsatı kaçırmayın!


Hortus’un ayrıca büyük bir etçil bitki koleksiyonu var, hem astropikal iklim serasında hem de dışarıda bir çok etçil bitki türü görme şansımız oldu. Fotoğraflar tabi ki de buradakiler kadar değil devamına facebook, google+ ya da flickr hesaplarımızdan bakabilirsiniz.

9 Ekim 2013 Çarşamba

Kendi yaptığımız kaktüs / sukulent düzenlemeleri 1

Pinterest’teki kaktüsleri koyduktan sonra kendi yaptığımız bir kaç düzenlemeyi de sizinle paylaşmak istedim.

Bambu kap:        Mudo City       20 tl (Maslak’taki Garage’dan almıştım)
Çakıl ve kum:     Bauhaus          5 tl
Toprak :             Bauhaus           5 tl
Doğal taşlar:       Kumsal           bedava J
Kaktüsler:           Koçtaş            12 tl  (3 tanesi dışında hepsi hediye gelmişti)

Yaklaşık toplam 42tl’ye geldi. Çok çeşit kullanmamıza rağmen ucuza çıktık çünkü kaktüse hemen hemen hiç para vermemiştik J Kabımın altı delik olmadığı için önce bir parmak kadar çakıl koydum. Sonra özel kaktüs toprağını ekleyip kaktüsleri gönlümce yerleştirdim.

İlk başta tamamını doğal taşlarla doldurmuştum ama taşların renkleri farklı farklı olup bir de çok kaktüs koyduğum için karman çorman oldu. Ben de sonradan taşları toplayıp renkli kum serdim sonra üstüne bir kaç seçtiğim taşı ekledim sadece dekor olarak. Yaptıktan sonra herşey tahmin ettiğimden çok daha kısa sürede gelişti ve değişti. Önce aşılı kaktüslerimden biri çürüdüğü için tepeden kesmek zorunda kaldım ama sonra yavrulayıp bizi şaşırttı. Koyduğum minik sempervivum’ların hepsi kurudu gitti. Diğerleri de maşallah sanki inadına bir boy attılar ki sormayın.


İtiraf etmek gerekir ki dikenli türleri birbirine çok yakın koyduğumuz için bazı pişmanlıklar yaşadık. Haworthia da minik bir çürüme problemi yaşadı ama ilaçlayarak kurtardık. Kumlarımız da bazı yerlerde toprakla karışıp biraz kirlendi ama bu tabak hala en sevdiklerimizden bir tanesi.


Bu aşağıdaki cam kabımızı da anneme yapmıştık. Kaktüslerini Maltepe sahildeki belediye fidanlığından annemle birlikte seçtik. Ama malesef ki sonradan euphorbia ferox’umuzu geç farkedilen bir mantar probleminden dolayı kaybettik. Allahtan üretmek için bir kaç yavruyu önceden kendime ayırmıştım, şimdi kalanlara gözümüz gibi bakıyoruz.

Cam kap:      Hediye gelen çiçeğin kabı        bedava
Toprak :         Bauhaus                                 7 tl
Kaktüsler:      Maltepe Belediye Fidanlığı     49 tl


Yaklaşık toplam 56tl’ye geldi. Bu seferki düzenleme biraz pahalıya çıktı çünkü sırf euphorbia’ya 25 tl vermiştik. Ama ona da mecbur kaldım çünkü annem çok beğenmişti.


Sonuncuları da deterjan almak için migrosa girip de karşılaştığım bazı seramik kaplara yaptım. Biraz dışavurumcu bir çalışma oldu J

Seramik kayık kap                 Migros                                  12 tl
Seramik ince uzun kaplar     Migros                                  2 x 6 tl
Toprak                                   Bauhaus                               5 tl
Çakıllar                                  Bauhaus                               1 tl 
Morawetzia sericata              Maltepe Belediye Fidanlığı    25 tl



Üçü toplam yaklaşık 55 tl’ye çıktı bu en ekonomik çalışmalarımızdan biri oldu. Kaktüsleri aldığımızda saksıda 6 gövde vardı biz de onları bu 3 saksı içine paylaştırdık. İşte bu da bizim gemicik! J






7 Ekim 2013 Pazartesi

Kaktüs / Sukulent düzenlemeleri

Pinterest çıktı beri, kaktüs / sukulent resmi bakmaktan bitap düştüm, bakmaya paylaşmaya doyamıyorum. O kadar yaratıcı, keyifli, eğlenceli, renkli sunumlar var ki! Kaktüs ve sukulentler az su, az toprak, sıkışık saksı sevdikleri için diğer bitki türleri ile yapılamayacak, akla gelmedik ilginç tasarımlar karşınıza çıkabiliyor.

Bitki sever oluşumun yanında kaktüs ve sukulentlere karşı özel bir ilgim var. Toplamda kaç tür var kaç saksı kaç bitki açıkçası oturup saymadım ama söz veririm ki çok var J. Ben asıl her türü ayrı saksısında büyütmeyi ve çoğaltmayı sevsem de Pinterest’teki fotoğraflara bak bak içimiz şiştiği için biz de kendi düzenlememizi yapmaya özendik. Şu zamana kadar birçok değişik tasarım yaptık ve hala da yapmaya devam ediyoruz. Burada hem beğendiğimiz örnekleri sizlerle paylaşmak hem de deneyimlerimizi anlatmak istedik.

Öncelikle gerekenler:
1.  Kaktüs, sukulent
2. Kumlu geçirgen bir toprak
3.  Saksı olarak kullanılabilecek herhangi bir şey, artık aklınıza ne gelirse.
4. Biraz çakıl ya da perlit


Kaktüs / Sukulent nereden alalım?
Biz İstanbul’da olduğumuz için tavsiyelerimiz hep buradaki satış yerleri üzerine olacak. Ama genel tüm illerde kaktüs çeşitlerini yapı marketlerde, fidanlıklarda ve çiçekçilerde bulabilirsiniz. Ben bir sefer Foça’da pazardan 10 tl’ye kocaman bir saksı sempervivum bulmuştum, yani biraz da kısmet işi.

İstanbul’da Bauhaus ve Koçtaş kaktüs bulmak için en uygun yerler. Bauhaus, Koçtaş’a göre daha ucuz ama tür çeşitliliği sizin için önemliyse yani ben düzenlememde birçok farklı farklı tür kullanmak isterim derseniz ara ara sürekli gidip bakacaksınız yeni ne gelmiş diye. Küçük kaktüsler Bauhaus’ta 3,5 – 4 tl arası, Koçtaş’ta 4,5 tl. Ara ara kampanyalar oluyor fiyatlar değişebiliyor ama küçük boy kaktüslere asla 5 tl’den fazla ödemeyin deriz. Koçtaş’ta sadece küçük boy olanlar var, başka hiç görmedik. Orta boy isterseniz Bauhaus’ta 7-10 tl arasına çok güzel sağlıklı orta boy kaktüsler var, en ucuz burada.

Yapı marketler dışında tabiki de fidanlıklarda ve çiçekçilerde de kaktüs oluyor ama fiyatlar çok değişken. 3 tl’ye de satarlar 10 tl’ye de. Maltepe’de sahil yolunda bir belediye fidanlığı var orada bol kaktüs çeşidi var küçük, orta ve büyük boy çeşit çeşit ama ufaklar 5, orta boylar, 15 büyükler 25 tl’ydi son gittiğimde. 2-3 küçük kaktüsü yan yana koymuş aranjman diye 100 tl’ye satıyorlardı bir de J. Fiyatları biraz yüksek olmasına rağmen hiç başka yerde görmediğim çeşitler vardı birkaç tane aldım. Baltalimanı'ndaki Ağaç A.Ş.nin fidanlığına gittim kaktüs bölümü inanılmaz derecede bakımsızdı, bitkiler çok perişan ve sağlıksız gözüküyordu. Küçükler 5, ortaboyar 10 tl’ydi yanlış hatırlamıyorsam.

Bir sefer Ikea’da çok ilginç iki kaktüs bulduk. İkisine de orta boy diyebiliriz yanlış hatırlamıyorsam biri 12 biri 17,5 tl’ydi. Ikea’da her zaman kaktüs görümüyorum ama dediğim gibi işte sürekli gözününüz ararsa her yerde güzel kaktüsler bulabilirsiniz.

Sukulentler ise biraz daha zor bulunuyor maalesef. Ben en çok çeşidi Maltepe sahildeki fidanlıkta gördüm ama çoğu yine sempervivum çeşitleriydi. Ben bendeki diğer türleri hep olmadık yerlerden buldum. Yine de kaktüs satan her yerde mutlaka gözünüz açık olsun bazen birkaç sukulent de getirebiliyorlar. Düzenlemelerde sukulentler olayın havasını birden değiştiriveriyor o yüzden aramaya değer. Ben de delisiyim daha çok çeşit isterim derseniz ağaçlar.net'in bu başlığını tavsiye ederim.

Tavsiye - Kaktüs alırken bol yavrulu olanları tercih edin. Yavruları ayırmak ve köklendirmek çok kolay olduğu için çok ucuza bir sürü kaktüsünüz olabiliyor.

Tavsiye - Gözünüz açık olsun sukulent ve kaktüsleri çelik ile üretmek çok kolay olduğu için bir yerde görürseniz bir minik yavru, yaprak, parça bir şey koparıverin. Unutmayın ki çalınan çiçek her zaman tutar J

 Nasıl bir toprak?
İhtiyacınız olan geçirgen bir toprak türü. Bauhaus’ta hazır kaktüs toprakları var 5 litrelik paketler olarak
satılıyor. Son aldığımda 12 tl’ydi. Ben sürekli bu toprakları kullanıyorum memnunum. O kadar para verilmez benim var evde toprağım diyenler için, 1’e 1 oranda saksı toprağı ve dere kumu karıştırılabilir. Kum yapı marketlerde satılmıyor hatta satılamıyor yasakmış (nesi yasak ise artık) ama nalburlarda ve diğer inşaat malzemesi satan yerlerde bulunur.

Tavsiye - Bauhaus toprağını perlit ile karıştırarak biraz çoğaltabilirsiniz. 3 ölçü toprak, 1 ölçü perlit karıştırıyorum hem malzemem artıyor hem de saksım hafifliyor. Perlit şahane bir şey.

Tavsiye - Toprağınızı kendiniz yapacaksanız toprak ve kumu mutlaka fırında 80-100 derece arası bir 10 dakika tutup dezenfekte edin derim. Bitkiler hijyen sever J

E bunları nereye dikelim?
Eh işte artık orası sizin hayal gücünüze kalmış. Sınır yok! Deniz kabukları, çaydanlıklar, eski kuş kafesleri, kurumuş ağaç kütükleri, eski vantilatörler, küçük model arabalar, baharatlıklar… Biz açıkçası hep “elimizdekini değerlendirme” ilkesini takip ettiğimiz için ilk başta gelen hediye çiçek aranjmanlarının cam kaplarını kullandık. Mudo City, J
Ikea ve Boyner Evde’de değişik saksı alternatifleri bulunabilir. Bu saksı konusunda da ummadık taş baş yarar ilkesi geçerlidir deterjan almaya diye girdiğim Migros’ta da çok ucuz ve hoş seramikler buldum. Bir süre sonra insan herşeye ben bunun içine kaktüs ekerim diye bakmaya başlıyor ve asıl ilginç şeyler de o zaman çıkıyor

Bu kadar mı?
Hayır değil tabi ki J Sadece bitki değil çeşitli çakıllarla da düzenlemeler çok hoş bir hale gelebiliyor. Bauhaus’ta yapma çiçekler bölümünde dekoratif çakıl ve kumlar var. Ben en çok siyah ve açık gri çakıl alıyorum. Ama en sevdiğim doğal taşlar. Bu yüzden ne zaman bir kumsala gitsem seçmeden etmeden avuç avuç taş dolduruyorum torbaya. Sonradan saksıma göre yaptığım düzenlemeye göre içlerinden seçim yapıyorum. Tabi bu taşları öncelikle mutlaka ama mutlaka 2-3 damla çamaşır suyu damlatılmış suda bekletmek ve sonra güzelce durulamak gerekiyor. Bitkiler hijyen sever.

Eh artık bundan sonrası sizin zevkiniz. Bitkilerinizi taşlarınızı arzu ettiğiniz şekilde bir araya getirebilirsiniz fakat yine birkaç küçük tavsiyem olacak.

Tavsiye - Bir araya getireceğiniz bitkilerin sağlığı çok önemli, aynı kabı paylaşacakları için bir hastalıklı bir bitki diğerlerini de kendisiyle beraber götürür. Bitkilerinizi dikmeden önce köklerini iyice silkeledikten sonra 10’a 1 oranında su + oksijenli su karışımı püskürterek dezenfekte etmenizi tavsiye ederim. Bitkiler hijyen sever J

Tavsiye - Diktiğiniz şeyler bambu hızıyla büyümeyecek tabi ama elbet büyüyecek o yüzden bitkiler arasında aralık bırakırken bunu mutlaka göz önünde bulundurmak gerek. Bitkiler kendileri büyüyerek kabı doldurdukları zaman çok daha doğal ve güzel bir düzenleme oluyor.

Tavsiye - Kullandığınız dekoratif kapların büyük bir kısmının altında delik olmayacak o yüzden iyi drenajı sağlayabilmek için kabınızın derinliğine bağlı olarak dibine 1-2 parmak kadar çakıl ya da perlit koyabilirsiniz. Perlit çakıla göre daha ucuz ve daha hafif olduğundan daha çok tercih edilebilir.

Pinterest’teki panomuza bakmak isterseniz burayı tıklayın, orada da çok daha fazla resim ve fikir bulabilirsiniz. 

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Lavantin - evimizin uzaylısı


Bauhaus bahçe bölümünde ilk gördüğüm anda bayıldığım bir bitki lavantin. Pütür pütür gövdesi, çok sade sarı çiçekleri ve soğuk girimsi harika rengi bitkiyi o kadar acayip ve fütürist gösteriyor ki herhangi bir bilim kurgu filminde baş role koyabilirsiniz J.

Basitçe tanıtırsak, orjinal adı Santolina chamaecyparissus. Türkçede lavantin, santolin ya da kıbrısotu deniyor. Yabancı dilde kaynak arayacaksanız santolina diye arayabilirsiniz kimse o garip botanik ismini umursamıyor. İngilizcede lavender cotton olarak da biliniyor. Her daim yeşil küçük bir çalı. Rengi, örtücülüğü, hızlı büyümesi, şekil verme ve bakım kolaylığı nedeniyle peyzaj düzenlemelerinde de çok tercih ediliyor(muş).

Ayrıca aromatik bir bitki. Çayının iyi geldiği bir sürü şey var, hatta o kadar çok şey var ki burada yazmak çok anlamsız. Herşeye iyi geliyor denebilir.  Google herşeyi biliyor merak edenler ona sorsun J. 1 litre suya 1 tatlı kaşığı atıp 10 dk demleyip aç karnına içilir diye okudum ama açıkçası hiç denemedik. Bizim bahçede koca çalımız yok valla evde bir minik, büyümekte olan çalıcığımız var onu da çay yapacağız diye yolamayız J. Beni asıl meraklandıran çay yapmaktan çok genelde yabancı sitelerde böcek ve parazit kovucu olarak kurutulmuş yapraklarının satılması olmuştu. Ama bir yer diyor böcek kovuyor bir yer diyor örümcek yapıyor hangisi doğru tecrübe ile sabit bir bilgimiz yok.

Güneş  seven bir akdeniz bitkisi dedikleri için önce güneşin alnına koyduk bol bol suladık neredeyse kuruyup ölüyordu. Meğerse su sevmiyormuş. Su verince kuruyor, işte uzaylı bitki demiştim. Kuruyunca çok bakımsız çirkin gözüküyor. Ay kurudu bu gitti derken kuru dalları budayıp temizleyince tekrar güzel soğuk renkli canlı görüntüsüne ulaştı. Az sulamak gerek burası kesin, hatta yazın haftada bir verin kışın daha bile az diyorlar ama ben niyeyse dayanamıyorum 4-5 günde bir suluyorum. Şimdilik keyfi yerinde rengi canlı durumu iyi. Kumlu drenajı iyi toprak ister dediler, normal saksı toprağına diktim bir şikayeti olmadı henüz.

Bu güzelim çalıyı tabiki kendi haline bırakalım da güzel güzel büyüsün diye almadık J onunla ilgili bir takım planlarımız var. Lavantinin çok güzel bonzai örnekleri var ama şu anda daha o işe girişecek vaktimiz ve cesretimiz olmadığı için biz bir süs çalısı yapmaya karar verdik. Bonzaileri kışın araştırıp çalışacağız kısmetse, şimdilik budama ile idare ediyoruz.


Lavantin budamak kolay bir iş genelde yapılan tek uyarı çiçeklenme dönemi sonrası budayın diye. İlk baharda budarsanız çiçek vermesini engelleyebilir uyarıları da var. Ayrıca hızlı büyüyen bir bitki olduğu için hemen bir senede güzel bir çalınız oluyor. Şekil olarak yılbaşı ağacını seçtik çünkü bu bitkiye çok yakıştığını düşünüyoruz ve yakında yanına bir de top şeklinde biberiye ekleyeceğiz J yanyana süper olacaklar. Biz birebir bu videonun direktiflerini uyguladık çünkü tam da yapmak istediğimiz şeyi anlatıyordu. Ama gavurca bilmeyenler için basitçe aşağıda bizim resimli anlatımımız da mevcuttur J. Ayda bir yeni fotoğraflar ekler gelişmesini paylaşırız.

Öncelikle yukarı gitmesi için seçtiğimiz ortadan bir dalı çubuğa bağlıyoruz. Sonra diğer dalların 1/3'ünü keserek buduyoruz. Sonrası beklemek J  Videoda gösterdiğine göre 2 ayda bir tekrar bir budama gerektiriyor. Bu budamalar düzeltme budaması gibi, kafanızda yılbaşı ağacı şeklini düşünerek biraz uçlardan kırpıyorsunuz.



Biz kuruduğunda tam  ortadaki dalları kesmişiz mecburen ama yine de idareten ortaya yakın bir dal buldum, merkez çok kaçmadı. Beni endişelendiren bir başka konu da sağdaki, açığa düşen dal. Umarım ileride şekil bozukluğuna sebep olmaz. Bu arada bu ilk budamada kestiğim dalları da alt taraflarını tıraşlayıp diktim. Normal çelikten biraz kısalar ve köklendirme hormonum yok ama belli mi olur, belki biri tutar. Kalan en kırpık dalcıkları da kurumaya bıraktım, keseye doldurup böcek kovucu olarak kullanacağım. Özetle bir lokmasını bile ziyan etmedik J



2 Ağustos 2013 Cuma

Bizim ünlü domatesler

Her ne kadar balkon bahçeciliğinin acemileri için hazır fide ile başlamak tavsiye edilse de, fide almaya ne gerek var tohumdan yaparız biz, hem o kadar tohum aldık diye işe başladık. Aksiyon hiç bitmedi J


Bilmemek değil, öğrenmemek ayıp

Ben tohum konusunda elim uğursuz benim desem de "Aslansın, kaplansın! Tanksın sen!", "Ay uğursuz ne demek evladım kendine yakıştırma öyle şeyler" benzeri motivasyon konuşmaları ile cesaretlenip işe koyulduk. İşe koyulunca bir fark ettim ki tohum ekme konusunda ben uğursuz değil, cahilmişim. Tohumdan üretim için için açlar.net forumlarında harika açıklamalar var. Ben özellikle Zeki Yağlı'nın hazırladığı konuyu çok dikkatle, hatta notlar alarak okumanızı tavsiye ederim. Kısa, öz, görsellerle pekiştirilmiş, basit anlatımlı çok güzel bir çalışma. Forumlardaki yürek daraltan sayfalarca karşılıklı sohbet muhabbet gibi değil, sadece konuya odaklı mesajlar. Toprak seçimi, ortam hazırlanması, tohum ekme, çimlendirme, büyütme, şaşırtma, gübreleme tüm ihtiyacınız olan bilgiler derli toplu şekilde bu başlıkta var. Ben hiç kopyalayıp yapıştırmayayım siz buradan okuyunuz. (emeğe saygı J)

Tohumdan üretim çok keyifli ve püf noktaları bilinirse aslında bir o kadar da kolay. O bebek fidenin topraktan çıkmaya çalışan bükük boynunu görünce insan bir garip oluyor, her şeyin yavrusu çok tatlı gerçekten J.

Yahu hepsi mi tutar! J

Torfumuzu aldık, iş yerinden topladığım kullanılmış  kağıt bardakları (Yaşasın yeniden kullanım!) doldurduk. Hedefimiz 5-10 kadar fideyi sevdiklerimize hediye etmek, 30-40 kadarını da bahçeye ekmekti. 27 Mart günü, yaklaşık 35-40 tane bardak yaptık her birine 3 tohum attık, bardakları karton bir koliye dizdik, nemi korumak için bütün koliyi streç film ile sardık. Bardakları tek tek kapatmak çok zor geldiği için biz bütün koliyi sardık. Kalorifere yakınca bir yere yerleştirdik. Karton tabi biraz nemi emiyor, yumuşuyor ama küf vs. olmadı hiç Allahtan.

Çok beklememize gerek kalmadı. Tahmin etmediğim kadar kısa sürede 4-5 günde fideler toprağın yüzünde gözükmeye başladı. İşin en ilginç ve beklemediğimiz tarafı sadece bir kaç fire ile diktiğimiz tüm tohumlar tuttu, 105 tane bebek fidemiz oldu. Kendi adıma evin içinde çocuk gibi hoplayıp zıpladığımı itiraf etmek zorundayım. J

Güneşi gördüm

Tohumlar çıkınca iş büyüdü. En bir başta daha serin yer ister, e bol ışık da gerek diye hemen kutuları kaloriferden uzaklaştırdık camın önüne aldık. Ama ne şanssızlık güneşi ara ki bulasın. 1 hafta 10 gün hava hep kapalı. Bizim incecik fideler uzaya uzaya helak olup devrildiler, bardakların kenarına yaslandılar. Boylar uzayınca streç filmi de kaldırdık, haliyle torf kurumaya başladı biz de başladık fısfıslamaya. Üstüne su düşen fideler iyice yamulmaya devrilmeye başladı. Daha işin başında bir kaç tanesini kaybettik. Özetle demem odur ki ışık çok önemli! Hiç ihmale gelmiyor. Fideler boy ata dursun biz de hummalı bir şekilde bitki ışığı bulma çabasına girdik. Forumlarda iki tane 20w'lık floresan gün ışığı lambası ile olur bu iş diye okuyunca çok sevindim çünkü o bitkilere özel mor / pembe ledlerden bir türlü bulamadık. Floresan alıyoruz o zaman diye yola çıkıp, yapı markette fidelerin üstüne bir yere sabitleyeceğimiz uygun bir floresan armatürü bulamayınca 90'lı ince uzun bildiğimiz led ışıldak aldık döndük. Fidelerden yaklaşık 20 cm yukarı koyduk, basit bir elektrik zamanlayıcısıyla günde 16 saat açık kalacak şekilde ayarladık. Bana sorarsanız faydası oldu, olmadı diyemem ama floresanları yapabilsek daha iyi olur muydu bilmiyorum. Açıkçası Ekime kadar mutlaka floresanlı bir düzenek de yapacağız.

Excel'in gübre ile yeniden keşfi

Işığı bir nevi çözdüğümüz gibi mimarlar mühendisler kafa kafaya verdik gübre oranı hesaplamaya başladık, ilk başta verdiğim tohumdan çimlendirme başlığında bu hesapların açıklamaları var. 4 işlem ve düz orantı ile işi çözersiniz. Genelde sebzeler için eşit oranlı (7-7-7 , 20-20-20 gibi) NPK gübreleri tavsiye edilse de domatesler için benim okuduğum sebze yetiştiriciliği kitabında yazan oran 18-11-27, dikim öncesi ve sonrası farklı oranlarda veriliyor, meraklılar kitaptan bakabilir. Biz başta Genta'nın sebzeler için olan besinini aldık (NPK 7-7-7) o bitmeden tekrar başka şey almak istemedik ama o bitince sebze türüne özel oranlamaya geçmeyi düşünüyoruz.

Hesapladık kitapladık oranladık uğraştık fidelerimiz daha bebek olduğu için kutunun üzerindeki orandan yarı yarıya daha az bir oran kullanmamız gerektiğini yani yaklaşık olarak 1,5 lt'lik şişeye 1,5 ml kadar koymamız gerektiğini bulduk. İlkten evde 1,5 ml neyle ölçeceğiz diye stres yaşandı. Başlarda çay kaşığının ucu formülleri ile idare ettik ama sonra gittik güzel bir mutfak ölçeği aldım. Artık 1 olsun 5 olsun, 10 olsun 15 olsun her türlü ml'yi stressiz ölçebiliyorum J. Gübre hesabı için de Excel'de formül yazdım, düz orantıyı 4 işlemi de bıraktım J, siz de buradan indirebilirsiniz. Gübre verme işlemi için minik bir damlalık gerçekten çok iş görüyor ben iş seyahati için gittiğim bir yerden çok güzel bir damlalık bulmuştum, resmini de koyuyorum buraya. Buna benzer birşey bulursanız bence kaçırmayın, hemen alın, çok iş görüyor.


Büyüme süreci  

Fideleri bir süre içeride tuttuktan soran baktık iyice palazlandılar. Hafif hafif balkona da alıştırıyoruz, biraz çıkaralım, aman güneşten kaçıralım derken iyice büyüdüler, bardaklarına raflara sığmaz oldular. Marketten güzel büyük plastik bardaklar almıştık çoğunluğu onlara geçirdik. Onlar tabi yetmedi bilimum kullanılmış su bardağı, ayran kutusu, kola kutusu, bulduğumuz her şeyi fide ile doldurduk. Yalnız en güzeli çeri domates ambalajları oldu. Onların üzerindeki kubbe gibi kapağı mini bir sera gibi fideleri hem korudu hem havadar tuttu. Bizim domatesler daha çiçek bile olamadan bir domates ambalajının içinde yerleştiler. J

105 tane fidenin bir kısmı büyütürken kuruttuk, şaşırtmadan sonra elimizde yaklaşık 85 fide kaldı. Kurumaların en büyük sebebi yine ışık azlığı oldu. Işığa ulaşmak için hızla uzayıp genç ve güçsüz köklerden o kadar yukarıya suyu çekemeyince küt diye devrildiler ya da sağa sola yaslanıp yapıştılar ve kurudular. Bir seçenek de hemen balkona çıkarmak olabilirdi ama balkonda ya ısı ya da direkt güneş ışığı ayarlama ile ilgili problem yaşarız diye korkup öncelikle içeride büyütmeye çalıştık. Eğer balkona çıkarmaya başlamadan önce içeride iyi bir 
ışıklandırma düzeneği kurabilseydik eminim ki daha az fide kaybederdik. Gerçi tam domatesler ile aynı zamanda direkt balkondaki minik seramın içinde bir saksıya, normal toprağa ektiğim dere otları tüm arsızlığıyla tuttu ve büyüdü.

Şaşırtmadan sonra kaplarını sevdiler diye tahmin ediyorum ki hızla büyüdüler ve bütün balkonu ele geçirdiler. Fazla tohum ekince tüm balkon sefamızı domateslere kaptırmış olduk, viyol kullanmadığımız bin pişman olduk. 85 tane fideyi hem barındırmak hem de sulamak özveri isteyen bir durum, özellikle de balkonda :)

Bit asıl temizde olurmuş şekerim...

Domates fidelerimizin güzel koyu yeşil yapraklarının rüzgarlarda efil efil salındığı, arkadaşlarımızın" ben de fide isterim, ben de fide isterim" diye peşimizde dolaştığı günlerden birinin sabahında balkona çıktık ve o korkunç gerçekle yüzyüze geldik! O güzelim domateslerimizi yaprak bitleri sarmıştı. Derhal tüm eşe dosta fide götürme faaliyetlerini askıya alıp kriz masası kurduk. Aslında çok da atla deve bir durum değil ama daha 3-4 gün önce meksika biberimizi klasik ev yapımı sabunlu ilaç ile kurtaramayıp çöpe atmak zorunda kalmıştık, son gün artık üzerinde bitlerden yapraklar gözükmüyordu.  Hal böyle olunca ben moralman çöktüm ve hatta panik oldum. Gözümüzü kararttık, ilaç istemem inadını bıraktık ve bitlere böcek ilacı ve ellerimizle saldırdık. Ben şahsen hatrı sayılır bir miktarını bizzat kendim parmaklarımla ezdim. 


 

Sıvı yağ + sıvı sabun + su ilacının işe yaramaması aslında saçma çünkü herkesin sürekli kullandığı, işe yaradığı tescilli bir yöntem ama sanıyorum ki bizim karışımın oranları ve uygulamamız doğru olmadı. Herkesin sürekli söylediği ilaçlamada en önemli 2 unsur; iyi kaplama ve devamlılık. Yani ilacını 4 bir yana güzelce püskürt ve bir kere yapıp bir kenara bırakma! Biz aklımıza geldikçe haftada bir falan yaptık, haliyle iyi mücadele veremedik. Halbuki verdiğin şey zehirli değil birşey değil, gün aşırı sık, gerekirse her gün sık. Bizim bu umarsızlığımızın bir kısmı da evde acı biber seven kimsenin olmamasından kaynaklandı, hiç de yemek istemediğimiz meksika biberleri için çok özenli olamadık. Özenli olamadığımız gibi böceklenen bitkiyi diğer bitkilerden de pek ayırmadık. Hata üstüne hata işte... Biz ilk tarifi biraz el ayarı uydurduk ama sonra internetten araştırdığımda genelde herkeste ortak verilen oran 1 tl su + 2 kaşık arap sabunu + 2 kaşık yağ, hatta kokusundan çok rahatsız olmuyorsanız içine sarımsak da konabiliyor. Yine ağaçlar.net'in çok güzel bir ev yapımı ilaçlar konusu var mutlaka göz atmanızı tavsiye ederiz. 

Bu marketlerde bitkiler için satılan böcek ilaçları (insektisit diyince bir nebze bir havalı oluyor) benim kafamı açıkçası biraz karıştırıyor. Üzerine tepe taklak olmuş balık resmi basmışlar ama satarken zehirsiz bu sebzelere kullanabilirsiniz diyorlar, ben ne anladım bu işten! Ölü balık resmi koymuşlar uyarı işaretlerinin arasına diye itiraz ettiğimizde onu mecburiyetten koyuyorlar diyorlar. E balıklara sıksak birşey olmaz mı yani diyince balıklara sıkmayın diyorlar (bizim akvaryumumuz da var da, balık konusunda hassasız). İşin doğrusu nedir bilmiyorum ama mümkün mertebe ilaç kullanmamaya çalışıyoruz. Şu anda birşey olmasını beklemeden küf, mantar ve böceklenme vs. için koruyucu doğal ilaç uygulamalarına başladık. Bu rutin uygulamaların ne kadar faydası oluyor zaman gösterecek. Onlarında faydası olmazsa artık valla sokakalarda uç uç böceği avına çıkarım...

Yerli yerine

Yaklaşık 2 ayın sonunda en sağlıklı, en gelişmiş, en beğendiğimiz fideleri balkon için seçtik ve 20l'lik bidonlardan keserek yaptığımız saksılara aldık. Bidonların dibine evde hazır var diye biraz zeoton döktük ama yoksa sadece çakıl da dökülebilirdi. Fideleri mümkün olduğunca gömdük ki gövdeden yeni kök versin. Üstten boş kalan yerleri de zamanla fide büyüdükçe toprakla doldurmaya devam ettik böylece kökleri güçlü bir bitkimiz oldu. 

Tohumdan domatese tüm süreç yaklaşık 3 ay sürdü

 Tohum atma                      27 Mart 2013
Çimlenme başlangıcı      31 Mart 2013
Şaşırtma                              10 Mayıs 2013
Son yerine alma               29 Mayıs 2013
İlk çiçek görüşümüz        13 Haziran 2013
İlk meyve görüşümüz    27 Haziran 2013

 Hala hergün bir dert ile uğraşıyoruz, kalan fideleri bahçeye dikişimiz ve diğer maceralar ileriki bölümlerde J